İçimizdeki Kayıp İlanı

Malum caddenin kaldırımında yükselen metal mobese direği... Direğe asılı sekiz köşe tabelanın üzerinde kırmızı fona beyaz renkte ciddi fontlarla yazılmış "DUR" ihtarı. Hemen altında ise insanların baş hizasına göre yapıştırılmış bir kayıp ilanı. İki fotoğraf ve tam tamına on üç satır bilgiden müteşekkil... İnsanlar malum caddenin kaldırımından gelip geçiyor, esrik kahkahalar, birbiri ardınca sarf edilen kelimeler, asık suratlar ve işgüzar bakışlarla binlerce insan, bu kayıp ilanının yapıştırıldığı mobese direğinin yanından bir bir geçiyor... Manzara, toplum nizamı adına malum caddeye gözünü dikmiş kameralar ve geçip giden insanlardan ibaret.

Bu insanların her biri bir gün kaybolabilir, bulunabilir, var olabilir, yok olabilir yahut hiç var olmamış olmayı temenni edebilir... Hıç şaşılmayacak bir şeydir bu. Şehirleri, caddeleri ve varlıklarıyla mana kattıkları evleri hiç doldurmamak istemiş olabilir insanlar. Yitip gitmenin, izsiz, kayıtsız ve umursamaz olmanın karşı konulamaz ayartısıdır bu. Her insanın içinde bir yerlerde bir var olmama hasreti gizlidir. Tıpkı Erich Fromm'unda bahsettiği gibi, mutlak takdire tam tekmil bir teslimiyetle, bir "kaçış yetkesi" olarak boyun eğme güdüsü olduğu gibi. Varlığın bir sualden ziyade bir mesele gibi de olsa filizlenmediği şuurların içinde dahi bu hasretin hüviyetsiz kırıntıları bulunabilir.  Teslimiyet ve farkındalığın arasındaki çetin gerilimdir bu. İnsan bu çetin gerilimin ve umduklarının gölgesinde yaşar. Bulunmanın ve kaybolmanın, bulmanın yahut kaybetmenin bir kıl kadar  incecik sınırlarında gezinir. Apaçık ortada olsa dahi kaybolmuştur kimi zaman ve kimi zaman kaybolsa da bulunmuş ve bilinmiştir. İnsanın hayatı bu gerilim üzerine tesis edilmiştir.

Malum caddeye gözünü dikip her çehreyi tespit etmeye muktedir bir hassa ile donatılmış kameralar ile dolu direkte kayıp ilanı... Suret ve siretlerimizin içinde gizlenmiş, aslında bakmasını bilen herkesçe rahatlıkla okunabilen, yalnız hayatlarımızın kenarından tıpkı malum caddeden geçenler gibi geçenlere kendisini vermeyen kayboluşlarımızın kısacık ilanları gibi... Görme Biçimleri adlı meşhur eserinde; "...o anı yaşamak, duyarlı bir levha olmak... zamanımızdan önce olan her şeyi unutarak gördüklerimizin imgesini yansıtmak..." diyor John Berger. Her birimiz duyarlı bir levhayız belki. Belki de gördüklerimizin imgesini sürekli yansıtmaya kendimizi mecbur hissettiğimiz bilişsel birer mekanizma... Yahut yıpranmış bir kayıp ilanında kaybolan ile kaybeden arasında hiç kimsenin bilmediği, erişemediği, çözemediği bir his ortaklığına ve gerilime varmaya cesaret edecek kadar gözü kara birer maceraperest. "DUR" ihtarının kesinliği ve kayboluşun ayartısı arasında bir sarkaç misali gidip gelen mütereddit şuurlarız. Bizde kaybolan, bizde bulunan, kaybettiğimiz, bulduğumuz, kaybolduğumuz, bulunduğumuz kayıp ilanlarıyız. Hakikat bu!

Mekanın, sürekliliği her daim zamana bağlı mukadderatına kondurulmuş ve silinmesi an meselesi olan izi, tabiatın uzak yıldızlar misali bir yanıp, bir sönen parıltısı, kimi zaman makus şehirlerin köşe başlarında bir baş dönmesi ile duvara dayanan ve büsbütün ölmeyi bekleyen talihsizi... İnsanlık!

Gündelik hayatta şehirler artık imge ve göz yanılsamalarının arasında körelen idrakler ve uyaranların her daim kapitalizmin demir çarklarından parıltısını alan reklamlarından geçilmiyor. Bakışların boş ve uyarılmayı bekleyen ve kimi zaman bir tabiat ürpertisini özleyen iştahına bir piyasa ürünü, bir ucuzluk ilanı gelip kuruluyor. Bir kayıp ilanı ise bu piyasa ürünlerinin, ucuzluk fırsatlarının arasında nostaljik bir acı olarak ironik bir şekilde çepeçevre her yeri görmeye muktedir bir mobese direğinin gövdesinde yer alıyor yalnızca.

Eylül / 2021

Bursa

Sık Ziyaret Edilenler

Higgs Bozonu ve Çocuk Sezgimizdeki Masumiyet

Şekilcilik, Kabuk ve Öz

NON FVI, FVI, NON SVM, NON CVRO.