Cézanne ve Kış Üzerine Notlar


P. Cézanne / The Big Trees / 1904


Her şeye rağmen tenimin yabani güneşlerdeki hararetiyle yaşamak isterim. Kara kış ile değil. Ben eskiden, çok ama çok eskiden kış mevsimlerinde, o zamanlar inanılmaz heybetli gelen saatlerin peşinden sürüklenir, bembeyaz gece yarıları içime doğan ilhamlarda bulurdum tüm yaşam kuvvetimi. Oysa ben maviliklere, yabani güneşlere, susuzluklara ve kuru topraklara aitmişim. Benim mayam, benim kimyam, benim eczam aydınlıkmış. 

Nasıl döneceğim? Kara kışların akşamlarında, kaygı duymadan ellerim ceplerimde yürüdüğüm yollar, köşe başlarındaki hayaletler, ürperen gövdem, dilimde eski şarkılar, nasıl döneceğim? 

Kışı reddediyorum. Diğer reddettiğim şeyler gibi. Kendimi de reddediyorum. Başka bir halin, bir yaz mevsiminin çocuğuyum ben. Tabiatın çocuğuyum. Toprak yollarda, güneşin nefesiyle parlak sırtları kurumuş kalmış yılan ölülerinin, iri kafalarıyla ağaç gövdelerinde soluklanan kaplumbağaların, ilk güneşle ötmeye başlayan serçelerin, nerede uçuştuklarını bilmediğim yusufçukların çocuğuyum. 

Nemli topraktan bir parçayım ben. Kuruyan dudaktaki iyot, tendeki alev ve uzak bir yolda tüten buğuyum.

O kadar güçlü bir duygu ki bu, o kadar gerçek ki... Mesela... 

Mesela Cézanne neden öldü bilir misiniz? Tabiatı yaz mevsimiydi onun da. Buna rağmen içindeki güneşe güvenip, fırtınaya ve ayaza aldırış etmeden bir tepeye çıktı, tuvalini karşısına koydu, renklerini dizdi ve resmetmeye başladı. Saatler geçti, önce içindeki güneş bir mum gibi titreye titreye söndü, sonra aydınlığı. O gün içine işleyen soğuk, onun kimyasını değiştirecek kadar güçlüydü. Cézanne, içindeki mevsimin değişmesinden dolayı öldü. 

Oysa 1861 yılında Paris'den Émile Zola'ya şöyle yazmıştı:


"Aix’ten ayrıldığımda, üzerimden atamadığım depresyonu geride bırakacağımı düşünmüştüm. Ama yaptığım tek şey yer değiştirmek oldu. Hala depresyondayım. Sadece ailemi, arkadaşlarımı ve bazı alışkanlıklarımı geride bıraktım, hepsi bu.


Hani şu meşhur "Nereye gidersen git, kendini yanında götürürsün" vecizesiyle yanılmıştı Cézanne. Kış mevsimine, ayaza ve fırtınanın ortasına kendisini, kendi tabiatını götürememişti işte. 

Oysa Cézanne'nin doğadaki kış mevsimini tasvir ettiği en karanlık eserini karşınıza alın, uzun uzun seyredin onu, o eserin bir yerlerinde yaz mevsimleri, güneşler, uçsuz mavilikler ve aydınlıklar saklanmıştır muhakkak. Gelecek bir zaman gibi keşfedilmeyi bekliyordur onlar. Cézanne'ın tasvir ettiği kışlar muhakkak yazlara çıkar çünkü. Onun sanatı, çizgilere ve renklere kış ortasındaki yazı saklamaya muktedir olmadığı zaman eceli olmuştur. 

Şimdi benim mayamda titreşen güneş, tenime binlerce parlak ve keskin bir bıçak gibi işleyen ayazların ortasında, nasıl mağlup olmadan, nasıl karanlık bulutların arkasına saklanmadan yaşamaya devam edebilir? Her reddedişin bir sebebi var, bir de bedeli. Ben ya mayamdaki güneşi kendi ellerimle parçalayacak ve kış mevsimini de her mevsim gibi kabul edeceğim ya da içimdeki yaz ile göğsüme işleyen bu ayazın savaşında ölüp gideceğim. Reddedişim bâki mi kalacak? Muhtemeldir. 

Mevsimlerin tezatlığında bir renk, bir aldanış, bir yanılsamadan ibaret, işte gelmiş geçmiş milyarlarcası gibi tabiatın bahtsız çocuğu desinler ardımdan, o yeter. 


Ocak / 2025

Bursa


Sık Ziyaret Edilenler

Higgs Bozonu ve Çocuk Sezgimizdeki Masumiyet

Şekilcilik, Kabuk ve Öz

NON FVI, FVI, NON SVM, NON CVRO.