Mevcut Düzenin Sosyo-Politik Bir Eleştirisi: Rammstein'ın Angst Şarkısı
Bu şarkıyı ve klibi farklı bir algı biçimiyle
dinleyip, izlemem gerektiğini ihtar eden Alp'e minnettarım.
Sanıyorum birlikte bu şarkıyı defalarca dinlemeyip,
klibini de defalarca izlemeseydik bugün bu makale olmazdı.
Rammstein'ın 2022'de çıkan Zeit albümünde yer alan Angst şarkısının sözleri ve klibi, mevcut düzene yönelttiği eleştirel bakış açısıyla dünya müzik tarihinde yıllar sonra bile hatırlanacak bir niteliğe sahiptir. Şarkının ismi olan Angst, Türkçe'de ekseriyetle endişe veya kaygı olarak kullanılmaktadır. Etimolojik kökeni yüksek Almanca’da Angust (darlık / sıkıntı) kelimesi ile ilişkili olan Angst, İngilizce'ye Anxiety olarak geçmiştir.*
Søren Kierkegaard Angst kavramını, bireyin kendi özgürlüğünü idrak etmesinin bir sonucu olarak varoluşsal bir kaygı şeklinde ele alır. Kierkegaard Angst’ın, insanın kendi varoluşsal sorumlulukları ve özgürlüğüyle karşılaşmasından dolayı meydana geldiğini belirtir.** Martin Heidegger ise, Angst'ı bireyin Dasein (varlık) olarak fani olduğunu idrak etttikten sonra yaşadığı buhran olarak tanımlar. Heidegger'e göre Angst, belirli bir nesneye karşı duyulan korkudan ziyade (Furcht) varlığın anlamsızlığı veya hiçlik (das Nichts) duygusu ile ilişkilidir.***
Angst şarkısının sözlerinde ve klibinde ise korkunun bir kontrol mekanizması olarak kullanılarak hem bireyleri, hem de toplumları manipüle etmek için nasıl işlevsel hale getirildiğine değinilmektedir. Şarkının sözlerindeki Schwarzer Mann (Siyah Adam)'ın Alman folklorunda çocukları korkutmak için kullanılan hayali bir öcü figürü olması ve Rammsteın'ın bu figürü çağımıza taşıyarak içinde bulunduğumuz buhranın bir sonucu olarak soyut bir kavramdan somut bir figüre dönüştürmesi ise oldukça ilginç bir husustur. Öteki olarak tanımlanan yabancılar ve mültecilerin medyadan gücünü alan siyasi propaganda aracılığıyla klipte bir korku figürü olarak yansıtılması ise içinde bulunduğumuz mevcut düzenin en güzel ifadelerinden biridir.
Klibin Siyah-beyaz atmosferi, korkunun kasvetli ve tekdüze doğasını vurgularken, kırmızı rengi ise (cheerleaderların kıyafetlerinde ve kablolarda) tehlike ve şiddetin bir temsili olarak görürüz. Cheerleaderların ritmik hareketlerinde, toplumsal meselelerin hipnotik bir şekilde herkesi tesir altına aldığını hissederiz. Maskeler, kuklalar ve karanlık ritüeller, bireylerin kendi korkularının esiri olduğunu ve manipülasyonun görünmez iplerle gerçekleştiğini göstermektedir. Klibin görsel dili, günümüz dünyasının kaotik ve absürt doğasını yansıtırken; misal olarak, teknolojinin gittikçe gelişmesine rağmen insanlığın hala ilkel korkulara teslim olması, insan doğasına dair de mühim ipuçları sunmaktadır.
Klipte grup üyelerinin her birinin önlerine konmuş ekranlara, yüzlerinden uzanan bir bağ ile bağlanmış olduğu sahneler, bireylerin medyaya bağımlılığına işaret ederken, propagandanın ve korku kültürünün yayılmasında özellikle televizyon ve sosyal medyanın ne denli büyük bir rol oynadığını vurgulamaktadır. Yine bu bağlamda Till Lindemann’ın klibin sonundaki bir sahnede televizyonu / ekranı eski model bir çim biçme makinesiyle parçaladıktan sonra klibin ana renklerinin canlanması, manipülasyonla bulanmış zihinlerin kurtulma gayretine işaret etmektedir.
Klipte grup üyelerini, kendilerine ayrılmış bahçelerini çitlerle çevreleyip, ördükleri duvarlara güvenlik kameraları kurduktan sonra silahlanırken görmekteyiz. Bu eylemler, korkunun bireyleri izole ettiğini, yeri geldiğinde komşularını bile tehdit olarak görmelerine neden olduğunu ve toplumda bireyselliğin garip bir emniyet duygusuyla yükseldiğini göstermektedir. Ne de olsa günümüzde mevcut sistemin tüketim odaklı yapısı ve korkunun haberlerden reklamlara kadar her yerde bir satış aracı olarak görülmesi, güvenlik sistemlerinden, sigortalara, hatta politik kampanyalara kadar kullanılmaktadır. Bu noktada Zygmunt Bauman'ın Akışkan Modernite kavramı da gözler önüne serilmektedir. Klipte bireylerin emniyet duygusuyla yaptıkları bu eylemler sonucu kendilerini yok eden bir kara deliğe düşmeleri ise oldukça ironik bir detay olarak gerçeklik algısının postmodern bir yorumudur adeta.
Klipte dikenli teller içindeki siyahi kadın ve çocuk ise mülteci kamplarını ve öteki olarak görülenlerin mevcut sistemde maruz kaldığı dışlanmayı hatırlatmaktadır. Özellikle Avrupa’daki Fortress Europe (Kale Avrupa) politikasını ve mültecilere yönelik korku temelli söylemlere getirilmiş bir eleştiri olan bu sahneler aslında dünyadaki sınıfsal ayrıma da farklı bir bakış açısıyla bakmamızı sağlamaktadır. Bu noktada Jacques Lacan’ın simgesel düzeni ve bireyleri, dil, kültür ile birlikte toplumsal normların da şekillendirdiği düşüncesinden bahsetmek gerekmektedir. Lacan’ın simgesel düzen kavramı göz önüne alındığında, bu dikenli teller, toplumu düzenleyen simgesel bir unsur, göçmenler ise simgesel düzenin dışında kalan ve öteki olarak tanımlanan figürlerin bir yansıması haline gelmektedir. Bu ötekilik, Lacan’ın objet petit a kavramıyla ilişkilendirilebilir. Göçmen, toplumsal bilinçdışında korkunun nesnesi olarak konumlanmakta ve asla tam anlamıyla mevcut düzene entegre edilemeyen bir eksiklik olarak algılanmaktadır.****
Solist Till Lindemann’ın deli gömleği içinde kürsüden seslenen bir lider olarak tasvir edilmesi, toplumlara korku söylemleri ile yön vermeye çalışan otokrat figürlere bir gönderme olarak ele alınabilir. Lindemann’ın kürsüden seslenişini grup üyelerinin ekranlardan dikkatle izlemesi, medyanın, liderlerin mesajlarını nasıl amplifiye ettiğini ve kitleleri korku siyasetiyle nasıl tesir altına aldığını göstermektedir. Till’in deli gömleği, korku yaymanın ve liderler tarafından verilmiş delice bir kararın toplum tarafından nasıl normalleştirildiğini ima etmektedir. Yine bu noktada -Lacan’ın söyleminden faydalanırsak eğer- klipteki lider figür, öznenin, yani toplumun bilinçdışındaki korkuları manipüle ederek kurduğu buyurucu söylem ile toplumu emniyet duygusu çerçevesinde birleştiren bir illüzyon yaratır, ancak bu illüzyon, klipte her şeyi içine çeken bir girdap metaforunda sona erer. Bu, Lacan’ın Gerçek kavramıyla birlikte ele alındığında simgesel düzenin ötesinde, kaotik bir sona yol açar. Klibin son sahnesindeki, eski model bir çim biçme makinesiyle ekranın kırılması, simgesel düzenin çöküşüne işaret eder. Bu sekans, medyanın ve politik söylemin manipülatif doğasının büsbütün ifşa olması ve simgesel düzenin sınırlarının sorgulanması olarak yorumlanabilir. Televizyon / ekran, simgesel düzenin bir aracı olarak, korkuyu sürekli yeniden üreten bir araçtır ve onun yok edilmesi, Gerçek ile karşılaşmayı simgeler.
Michel Foucault, modern toplumların bireylerin bedenlerini ve zihinlerini kontrol etmek için korku, disiplin ve gözetim mekanizmalarının nasıl kullanıldığından bahseder.***** Tıpkı Foucult'un düşüncesine paralel olarak klibe hakim olan gözetim unsurları, dikenli teller ve otoriter figürler bu biyopolitik kontrolün sembolleridir. Günümüz dünyasında, bireylerin davranışlarının algoritmalarla öngörülmeye çalışılması ve artık sosyal medyanın kendisinin bir panoptikon haline gelmesi klipte de gözetim toplumunun varlığına dair ipuçları sunmaktadır. Yapay zeka, sosyal medya algoritmaları ve veri kapitalizmi, bireyi kendi düşüncelerine her geçen gün biraz daha yabancılaştırırken, klibin distopik estetiği, teknolojinin hem kurtarıcı hem de yok edici yönlerini sorgulamaktadır. Teknoloji çağında insan kendi varoluşsal özünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya gelirken, Angst, bireye dolaylı olarak şu suali yöneltmektedir: Teknoloji, korkularımızı azaltmak için mi vardır, yoksa onları çoğaltmak için mi?
Slavoj Žižek, ideolojilerin bireyleri nasıl şekillendirdiğini, görünmez bir Büyük Öteki (Lacancı terimle, Sembolik Düzen) ile açıklar. Angst klibinde, maskeli figürler, kameralar ve ritüelistik sahneler, bu Büyük Öteki kavramına bir atıf olarak ele alınabilir. Klip, korkunun bireylerin bilinçaltına toplumsal düzenin bir kontrol aracı olarak yerleştirilmesini işlerken aynı zamanda -yine Žižek’in bakış açısıyla- bu korku, ideolojilerin de işleyişlerinin bir parçasıdırlar. Bireyler, medyanın, teknolojinin veya otoritelerin yarattığı tehdit anlatılarına inanarak ideolojilere mecburi olarak bağlanırlar. Bu noktada Žižek’in Cynical Reason (Sinik Akıl) kavramı, Angst ile doğrudan doğruya özdeşleşmektedir. Birey, mevcut düzenin işleyişini (yani, medyanın manipülasyonunu veya gözetim toplumunu) bildiği halde, bu düzene bağlı kalmaya devam eder. Bireyler, korkunun aslında yapay bir korku olduğunu bilir, ancak yine de ona teslim olur. Žižek’e göre, bu sinik eylem, ideolojilerin en güçlü biçimidir. Çünkü birey, mevcut düzene eleştirel bir tavır takındığını sanırken aslında düzenin içinde kalmaya ve onun bir parçası olmaya devam eder.******
Bu bağlamda Gilles Deleuze ve Felix Guattari, kapitalizmin hüküm sürdüğü toplumlarda arzunun bastırıldığını ve başka yerlere kanalize edildiğini savunur. Anti-Oedipus ve A Thousand Plateaus gibi eserlerinde, arzu makinesi, bireylerin ve toplumların üretken enerjisini ifade ederken, bu enerjinin otokratik yapılar tarafından kontrol edildiğini belirtirler. Angst klibinde de korku, aslında tam da bir arzu makinesi olarak işlemektedir. Deleuze ve Guattari’ye göre, arzu, toplumsal üretimde yeniden yapılandırılır ve kapitalizm, korkuyu bir kontrol mekanizması olarak çoğaltır. Klibin kaotik sonu yine Deleuze ve Guattari’nin şizoid akış kavramına bağlanabilir. Duvarların yıkılması ve girdaptaki boşluğa düşüş, arzunun serbest bırakılması olarak yorumlanabilir. Bu, Deleuze’ün düzlemsel akış (Plane of İmmanence) kavramıyla ilişkilendirilebilir; korkunun dayattığı sınırlar çöktüğünde, toplum kaotik bir akışa sürüklenir, ancak bu akış aynı zamanda yeni bir üretkenlik potansiyeli de taşımaktadır.*******
Yine Deleuze ve Guattari’nin mikropolitika kavramı, Angst klibinde gösterilen toplumsal dinamikleri anlamak için de uygundur. Mikropolitika, bireylerin ve grupların günlük pratiklerinde iktidar kavramını işlemektedir. Mikropolitika çerçevesinden bakarsak klipteki lider figürün korku söylemi, bireylerin günlük yaşamlarında göçmenlere karşı önyargılarını pekiştiren bir mikropolitik strateji olarak işler. Misal olarak klibin başında komşuların birbirleriyle sohbet ettikleri sahneler, aslında korkunun sıradanlaştırılmasını ve toplumsal normlara entegre edilmesine işaret eder. Deleuze ve Guattari’ye göre, bu tür mikropolitik stratejiler, makropolitik yani devlet düzeyindeki kontrol mekanizmalarını desteklemektedirler.
Rammstein’ın Angst şarkısı ve klibi, modern dünyanın korku temelli manipülasyon mekanizmalarını, bireysel ve toplumsal buhranları çarpıcı bir şekilde ele alan bir başyapıttır. Şarkının etimolojik kökeni ve felsefi bağlamı, Kierkegaard ve Heidegger’in varoluşsal kaygı kavramlarıyla zenginleşirken, klip, Foucault, Žižek, Lacan, Deleuze, Guattari gibi düşünürlerin perspektiflerinden analiz edildiğinde, korkunun bireyleri ve toplumları nasıl şekillendirdiğini gözler önüne sermektedir.
Angst, sadece bir müzik klibi olmanın ötesine geçerek, günümüz dünyasının gerçeklik algısına ayna tutmaktadır. Teknolojinin, sosyal medyanın ve otoriter söylemlerin bireyleri yabancılaştırdığı bir çağda, klip, izleyiciye kendi varoluşsal korkularıyla yüzleşmeyi ve bu korkuların nasıl bir kontrol aracı olarak kullanıldığını sorgulamayı önermektedir. Rammstein, bu eseriyle, sanatın eleştirel gücünü kullanarak, bireyleri mevcut düzenin illüzyonlarını sorgulamaya ve özgürleşme olasılıklarını düşünmeye davet eder. Bu bağlamda, Angst, hem çağdaş toplumun bir eleştirisi hem de insan doğasının derinliklerine dair evrensel bir eser olması sebebiyle, dünya müzik tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Haziran / 2025
Bursa
Kaynakça
*Pfeifer, W. (Ed.). (1993). Etymologisches Wörterbuch des Deutschen. Berlin: Akademie Verlag.
**Kierkegaard, S. (1844). Begrebet Angest [The Concept of Anxiety]. København: C.A. Reitzel.
***Heidegger, M. (1927). Sein und Zeit [Being and Time]. Tübingen: Max Niemeyer Verlag.
****Lacan, J. (2002). Écrits. W.W. Norton & Company
*****Atilla Demir, S. (2009). "Modern Toplumda Kontrol Mekanizmaları: Foucault ve Disiplin Kuşatması." KSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 6(2), 1-12.
******Žižek, S. (1989). The sublime object of ideology. Verso.
*******Deleuze, G., & Guattari, F. (1983). Anti-Oedipus: Capitalism and Schizophrenia. University of Minnesota Press.