2021 / 2022

 
SANCI

Benden sıyrılınca sonsuz karanlık,
Yeni bir sabaha erişeceğim.
Kaburgam her yandan diri parmaklık,
Kırılsa alemle birleşeceğim.
 
Gözümden silinse dünyanın izi,
Gecem, gündüzüm bir olsa bende,
Keşfetsem insanda o mutlak gizi,
Ve ölsem girdiğim her bir bedende.
 
Sonra doğuversem, baksam ansızın,
Ufukların kanlı şafaklarından,
Yahut kor mavisi parlak yıldızın,
O sonsuz ve titrek sıcaklığından.
 
Böyle sürüp gitse içimde zaman,
Yokluk yok olsa bir dem var olarak,
Soluğumsa ince, ürkek bir duman,
Tükense ruhumdan hep çoğalarak.

2021


MAHZUN KALMIŞ EVLER İÇİN

Mumun titrek alevi gözümü alıyordu,
Mahzun kalmış bu evin solgun duvarlarında,
Gölgelerse tedirgin, öylece duruyordu,
Cinler uyukluyordu perde kıvrımlarında.
 
Bu evin her odası aklımı içen kuyu
Hangi iğne diker ki, bölünen bir uykuyu?

2021



 
YARA, ANNE VE SABAH

Her insanın ömründe “yara” olan günler için…
 
1.
Bırak yaramı tanıyayım kanarken...
Anneme anlatayım onu kan yalazı ürpermelerle,
Geceleri muhalif şarkılar söyleyerek uyuyayım,
Ve mesut olayım,
Sabah köle olmaya giderken.
 
Bırak yaramı tanıyayım,
Kesilen eti, çetin emeği ve paslı demiri,
Tanıyayım...
Ve tanıyayım yaşamayı,
Ömür biterken.
 
Bırak yaramı tanıyayım,
Nazenin aynalarda çalkalansın yüzüm,
Sonra damlasın avuçlarıma,
Tedirgin, temkinli ve bahtsız olayım,
Yaramı tanıyayım,
İyileşirken.


2.
Yaram çiçeklenir,
Yolcuyumdur,
Başımda tüter,
Evimin hasreti,
Yaram çiçeklenir,
İyileşir, tazelenir,
Toprak yağmurda,
Kan damarda dirilir...
Yeni yaralar için gövdeme,
Yeni bıçaklar bilenir...
 
Yaram çiçeklenir,
Bir sabah selasında,
Aklıma annem gelir.

3.
ilk kanın toprağa damlaması ile başladı,
İlk hareket, ilk haset,
İlk nefret...
 
ilk kanın rengini aldı dalında kızaran elma,
ve ilk yaranın sızısına saklandı rahmet...
 
yaralananlar için,
affet.

4.
Hafifçe aralanmış,
Göğsünden yakut sızıyor,
İpince uzanmış.
 
Sarışın gençliğinden yara izleri,
İnce parmaklarında tütün kokusu kalmış...
 
İpince uzanmış,
Dudakları kavrulmuş,
Akşam kızıllığı sızmış kenarından...
 
Ey mahmuzlanan atların sürati,
Ey kubbelerde akseden selam,
Durduğu yerde menziline yaklaşan yolcu...
Ey kadranı kaypak saat!
Yas tutarsanız yaralanıp ölenlere,
Ah ederseniz ardından ölümlerin,
Dirilmek nerelerde gizlenir, öğrenirseniz eğer,
 
Bilin ki, ipince uzananlar,
Yaralarıyla mesuttur.
 
5.
Gece, bıçkın bir bıçak gibi,
İncecik, dikiş tutmaz bir bıçak üstelik,
Çekiliyor dolgun beyaz sabahtan,
Kan uyanıyor,
Uyanıyor sızı...
 
Kimseler bilmez,
Sabah ile "bir" olan yaramızı.
2022





KOPAN İPLER

Doğrulduğu zaman esaslı doğrulan öfke. 
Süsen çiçeklerini,
Damarlarında taşımaya her an hazır;
Dikkatli, çevik ve kararlı gövde.
En ufak ihtimalden dahi tedirgin olan ruh.
Tenin, duraklarda otobüslerden,
Hastahane koridorlarında beyaz kaloriferlerden beklediği sıcaklık.
Uykuyu bölen zaruret.
İçine yuvarlandığımız yaşamak.
Talih, tebessüm, maraz,
Mukadderat. 
 
İp kopunca, ince bir bilekten kaldırıma bir hışımla boşalan inci taneleri.
Alnında açılan geniş yaraya rağmen, kanayan tüm alınlar için bir savaş kararı alan baş.
Yaşamak, günden güne ölmek.
 2022



UYANABİLMELİ

Çoktan çözülmüş bir kurdelayı bağlamaya çalışıyorum. 
Hüzne özen gösterilmeli...
Her gece uyumadan evvel cümleler kuruyorum,
Ardına bakmadan dönüp gidiyor biri.
Çoktan ölmüş birini uğurluyorum,
Yokluğa saygı gösterilmeli...
Her gece uyumadan evvel nasıl pişman oluyorum!
Bir zamanlar diri, taze ve kıvrak elleri,
Düşündükçe mahvoluyorum...
 
Çoktan uyumuşum, hatırlamıyorum…
Uyanabilmeli.
2022



BULAMAYANLAR İÇİN

Sırtımızı hangi köşe başına teslim edip de bir parça soluklansak?
Hangi ahşap konağın asırlık kapısını dayanıp da, ağlayıp, sızlasak?
Hangi ak mermerin mor damarlarında
Ebediyete sırlanmış o rüyayı duyumsasak?
Bizi hakiki yaşam kabul eder mi?
 
Saat sabaha karşı beş dolaylarında eski bir rüyayı gerçek kılmak için uyanacaktım. 
Ak bir mermerin atan nabzını parmak uçlarımda duyacaktım. 
Sonra kara köpeklerin arasından,
Sabahın ilk aydınlığını kuşanmış bir vaziyette,
Nemli gözlerim ve titreyen göğsümle geçecektim.
Kendimi etin sıcaklığından kurtarıp,
İçimin azabına yolcu edecektim.
 
Belki az sonra ölecektim. 
Ufuklar göz bebeklerimi çalacaklardı. 
Arzın merkezine götüreceklerdi. 
Orada ruhumu tartacaklardı.
 
Bakır şamdanlar içinde büyükçe,
Kahverengi iki mum;
Yanmayan, sönmeyen, erimeyen iki mum göreceklerdi ruhumu tarttıklarında. 
Yumuşak, ipekten daha yumuşak yerlerde arınması gereken alnımın,
Azotlu rüzgarlarda kirlendiğini, kuruduğunu, ufalanmak üzere olduğunu göreceklerdi mesela. 
Baldırlarım kan kesilecek, gövdem paramparça olacak,
Sesim, -ki bir zamanlar bir fısıltı iken ne çok söyleyen sesim-
Usulca sönecekti…
Ben bir hayal olacaktım. 
Bir hayal ben olacaktı.
Ak mermerler parçalanıp ufalanacaktı.
Anneme koşacak, onun ak saçlarından merhamet,
Bükülmüş belinden mukavemet,
İhtiyar sesinden sükûnet isteyecektim.
Bulamayacaktım.
2022



BİR MABEDİN KAPISINDA SÖYLENEN ŞİİR
 
Gözlerime inen perdeyi çekemem,
Kalbimi sarıp sarmalayıp, 
Bilinmezlerin dehşetli korkularıyla,
Geleceğe taşır bilmecem. 
 
Gövdemden süzülür gün...
 
Beni bir mabedin kapısında, 
İçimde, vaki olması müddetli bir teslimiyete mahcup kılarak, 
Zaruri bir istikâmet tâyin etmeye mecbur bir halde,
Çaresizce,
Öylece bırakıp gider mi kader?
 
Oysa benim gövdem kanla dolmuştur. 
Kan gövdeyi, gövde yokluğu götürmüştür. 
Ben mabedin kapısında öylece durmuşumdur.
Geçmiş ölümlerimi saymışımdır.
 
Son derece zarif,
İnce çiçeklerle bezenmiş bir mazi hasretiyle,
Aydınlık koridorlara inanarak yürümek istemişimdir...
Kendimi bu mabedin kapısında bulmuşumdur.
 
Nerede o tertemiz ellerim?
Nerede gittiği yeri bilen ayaklarım?
Nerede huzurlu gecelerim,
Ve bir anne nefesinde ürperen uykularım?
 
Benim böylece kalakaldığım mabedin kapısı,
Yağmur yurdudur da, yurdudur…
Biçimsiz, tekinsiz, bilinmez,
Yorgun gölgelerle doludur.
2022


Sık Ziyaret Edilenler

Higgs Bozonu ve Çocuk Sezgimizdeki Masumiyet

Şekilcilik, Kabuk ve Öz

NON FVI, FVI, NON SVM, NON CVRO.