SANCI
Benden sıyrılınca sonsuz
karanlık,
Yeni bir sabaha
erişeceğim.
Kaburgam her
yandan diri parmaklık,
Kırılsa alemle
birleşeceğim.
Gözümden silinse
dünyanın izi,
Gecem, gündüzüm bir
olsa bende,
Keşfetsem insanda
o mutlak gizi,
Ve ölsem girdiğim
her bir bedende.
Sonra doğuversem,
baksam ansızın,
Ufukların kanlı
şafaklarından,
Yahut kor mavisi
parlak yıldızın,
O sonsuz ve titrek
sıcaklığından.
Böyle sürüp gitse içimde
zaman,
Yokluk yok olsa
bir dem var olarak,
Soluğumsa ince,
ürkek bir duman,
Tükense ruhumdan hep
çoğalarak.
2021
─
MAHZUN KALMIŞ EVLER İÇİN
Mumun titrek alevi
gözümü alıyordu,
Mahzun kalmış bu
evin solgun duvarlarında,
Gölgelerse
tedirgin, öylece duruyordu,
Cinler uyukluyordu
perde kıvrımlarında.
Bu evin her odası
aklımı içen kuyu
Hangi iğne diker
ki, bölünen bir uykuyu?
2021
─
YARA, ANNE VE SABAH
Her insanın ömründe
“yara” olan günler için…
1.
Bırak yaramı tanıyayım kanarken...
Anneme anlatayım onu kan yalazı ürpermelerle,
Geceleri muhalif şarkılar söyleyerek uyuyayım,
Ve mesut olayım,
Sabah köle olmaya giderken.
Bırak yaramı tanıyayım,
Kesilen eti, çetin emeği ve paslı demiri,
Tanıyayım...
Ve tanıyayım yaşamayı,
Ömür biterken.
Bırak yaramı tanıyayım,
Nazenin aynalarda çalkalansın yüzüm,
Sonra damlasın avuçlarıma,
Tedirgin, temkinli ve bahtsız olayım,
Yaramı tanıyayım,
İyileşirken.
2.
Yaram çiçeklenir,
Yolcuyumdur,
Başımda tüter,
Evimin hasreti,
Yaram çiçeklenir,
İyileşir, tazelenir,
Toprak yağmurda,
Kan damarda dirilir...
Yeni yaralar için gövdeme,
Yeni bıçaklar bilenir...
Yaram çiçeklenir,
Bir sabah selasında,
Aklıma annem gelir.
3.
ilk kanın toprağa damlaması ile başladı,
İlk hareket, ilk haset,
İlk nefret...
ilk kanın rengini aldı dalında kızaran elma,
ve ilk yaranın sızısına saklandı rahmet...
yaralananlar için,
affet.
4.
Hafifçe aralanmış,
Göğsünden yakut sızıyor,
İpince uzanmış.
Sarışın gençliğinden yara izleri,
İnce parmaklarında tütün kokusu kalmış...
İpince uzanmış,
Dudakları kavrulmuş,
Akşam kızıllığı sızmış kenarından...
Ey mahmuzlanan atların sürati,
Ey kubbelerde akseden selam,
Durduğu yerde menziline yaklaşan yolcu...
Ey kadranı kaypak saat!
Yas tutarsanız yaralanıp ölenlere,
Ah ederseniz ardından ölümlerin,
Dirilmek nerelerde gizlenir, öğrenirseniz eğer,
Bilin ki, ipince uzananlar,
Yaralarıyla mesuttur.
5.
Gece, bıçkın bir bıçak gibi,
İncecik, dikiş tutmaz bir bıçak üstelik,
Çekiliyor dolgun beyaz sabahtan,
Kan uyanıyor,
Uyanıyor sızı...
Kimseler bilmez,
Sabah ile "bir" olan yaramızı.
2022
─
KOPAN İPLER
Doğrulduğu
zaman esaslı doğrulan öfke.
Süsen
çiçeklerini,
Damarlarında
taşımaya her an hazır;
Dikkatli,
çevik ve kararlı gövde.
En ufak
ihtimalden dahi tedirgin olan ruh.
Tenin, duraklarda
otobüslerden,
Hastahane
koridorlarında beyaz kaloriferlerden beklediği sıcaklık.
Uykuyu bölen
zaruret.
İçine
yuvarlandığımız yaşamak.
Talih,
tebessüm, maraz,
Mukadderat.
İp kopunca,
ince bir bilekten kaldırıma bir hışımla boşalan inci taneleri.
Alnında
açılan geniş yaraya rağmen, kanayan tüm alınlar için bir savaş kararı alan baş.
Yaşamak,
günden güne ölmek.
2022
─
UYANABİLMELİ
Çoktan çözülmüş bir kurdelayı
bağlamaya çalışıyorum.
Hüzne özen gösterilmeli...
Her gece uyumadan evvel cümleler
kuruyorum,
Ardına bakmadan dönüp gidiyor biri.
Çoktan ölmüş birini uğurluyorum,
Yokluğa saygı gösterilmeli...
Her gece uyumadan evvel nasıl pişman
oluyorum!
Bir zamanlar diri, taze ve kıvrak
elleri,
Düşündükçe mahvoluyorum...
Çoktan uyumuşum, hatırlamıyorum…
Uyanabilmeli.
2022
─
BULAMAYANLAR İÇİN
Sırtımızı hangi köşe başına
teslim edip de bir parça soluklansak?
Hangi ahşap konağın asırlık
kapısını dayanıp da, ağlayıp, sızlasak?
Hangi ak mermerin mor
damarlarında
Ebediyete sırlanmış o rüyayı
duyumsasak?
Bizi hakiki yaşam kabul eder
mi?
Saat sabaha karşı beş
dolaylarında eski bir rüyayı gerçek kılmak için uyanacaktım.
Ak bir mermerin atan nabzını
parmak uçlarımda duyacaktım.
Sonra kara köpeklerin
arasından,
Sabahın ilk aydınlığını
kuşanmış bir vaziyette,
Nemli gözlerim ve titreyen
göğsümle geçecektim.
Kendimi etin sıcaklığından
kurtarıp,
İçimin azabına yolcu edecektim.
Belki az sonra ölecektim.
Ufuklar göz bebeklerimi
çalacaklardı.
Arzın merkezine
götüreceklerdi.
Orada ruhumu tartacaklardı.
Bakır şamdanlar içinde büyükçe,
Kahverengi iki mum;
Yanmayan, sönmeyen, erimeyen
iki mum göreceklerdi ruhumu tarttıklarında.
Yumuşak, ipekten daha yumuşak
yerlerde arınması gereken alnımın,
Azotlu rüzgarlarda
kirlendiğini, kuruduğunu, ufalanmak üzere olduğunu göreceklerdi mesela.
Baldırlarım kan kesilecek,
gövdem paramparça olacak,
Sesim, -ki bir zamanlar bir
fısıltı iken ne çok söyleyen sesim-
Usulca sönecekti…
Ben bir hayal olacaktım.
Bir hayal ben olacaktı.
Ak mermerler parçalanıp
ufalanacaktı.
Anneme koşacak, onun ak
saçlarından merhamet,
Bükülmüş belinden mukavemet,
İhtiyar sesinden sükûnet isteyecektim.
Bulamayacaktım.
2022
─
BİR MABEDİN KAPISINDA SÖYLENEN ŞİİR
Gözlerime inen perdeyi çekemem,
Kalbimi sarıp sarmalayıp,
Bilinmezlerin dehşetli korkularıyla,
Geleceğe taşır bilmecem.
Gövdemden süzülür gün...
Beni bir mabedin kapısında,
İçimde, vaki olması müddetli bir teslimiyete mahcup kılarak,
Zaruri bir istikâmet tâyin etmeye mecbur bir halde,
Çaresizce,
Öylece bırakıp gider mi kader?
Oysa benim gövdem kanla dolmuştur.
Kan gövdeyi, gövde yokluğu götürmüştür.
Ben mabedin kapısında öylece durmuşumdur.
Geçmiş ölümlerimi saymışımdır.
Son derece zarif,
İnce çiçeklerle bezenmiş bir mazi hasretiyle,
Aydınlık koridorlara inanarak yürümek istemişimdir...
Kendimi bu mabedin kapısında bulmuşumdur.
Nerede o tertemiz ellerim?
Nerede gittiği yeri bilen ayaklarım?
Nerede huzurlu gecelerim,
Ve bir anne nefesinde ürperen uykularım?
Benim böylece kalakaldığım mabedin kapısı,
Yağmur yurdudur da, yurdudur…
Biçimsiz, tekinsiz, bilinmez,
Yorgun gölgelerle doludur.
2022